FRANKFURT (AA) - Devlet Tiyatrolarının 10 yıldır kapalı gişe oynanan 'Profesyonel' oyununun önemli iki ismi Bülent Emin Yarar ve Yetkin Dikinciler, Tiyatro Frankfurt'un ev sahipliğinde düzenlenen '12. Frankfurt Türk Tiyatro Festivali'nde sanatseverlerle buluştu.
Bülent Emin Yarar, fuaye sohbetlerinde yaptığı konuşmada, festivallerin çok anlamlı ve önemli olduğunu belirterek, 'Almanya'nın dışında Avrupa'nın farklı şehirlerinden gelenler oluyor. Festivallerin sanatsal ağırlıklı bir yol alması, daha anlamlı diye düşünüyorum.' dedi.
10 yıl önce de halen devam eden tek kişilik Hamlet oyunu için Frankfurt'a geldiğini anlatan sanatçı, şunları kaydetti:
'O gün, şanssız bir gündü. Çok hastaydım ama festivaller gerçekten çok anlamlı ve çok değerli. Bu festivali organize eden ve emeği olan her arkadaşımıza selam olsun. Tebrik ediyoruz ve devamını diliyoruz. Her şey gelişerek gidecek, çok doğal. Hatalarımız, eksiklerimiz olacak ama çoğalmamız gerekiyor. Bir yandan uluslararası festivale dönüşmesi, sizler için de çok önemli. Bir anlamda da sizlerin sesi olmak adına buradayız. Daha iyiye gidecektir muhakkak. Emekler boşa çıkmayacak diye düşünüyorum.'
Usta oyuncu Yarar, her oyunun kıymetli yolculuklar olduğunun altını çizerek, 'Kıymetli yazarların seçerek bulduğumuz oyunları. O yazarla tanışmak, yazarla yolculuğa çıkmak mükemmel bir şey. Tabii ki yolculuk esnasında istenmedik şeyler, kazalar olabiliyor. Bazen yolu değiştirip 'Acaba buradan mı gitsek?' diyoruz, oradan gittiğimiz zaman başka şeyler görüyoruz. Gerçekten çok renkli, güzel, aynı zamanda çok korkutucu bir meslek diyeyim ama zevk aldığınız, onu paylaştığınız sürece o alışveriş insana çok büyük bir mutluluk yaşatıyor. Umarım çok uzun yıllar bu mutluluğu hep birlikte yaşarız.' diye konuştu.
- 'Profesyonel'i ilk okuduğunuzda metin sizi içine alıyor'
Rol seçmekten çok oyun tercihinin önemine dikkati çeken Yarar, 'Oyunun içindeki her karaktere inanmamız gerekiyor. Duşan Kovaçevic'in yazdığı ‘Profesyonel' oyununda dört karakter var ama bu dört karakter inanılmaz bir dille koca dünyayı anlatıyor.' ifadelerini kullandı.
Bülent Emin Yarar, eşi Bennu Yıldırımlar'ın Profesyonel'i kendisine önerdiğini söyleyerek, şunları dile getirdi:
'İlk okuduğunuzda metnin içindekiler sizi içine alıyor. O içine alması çok önemli. Hemen arkasından Işıl Kasapoğlu'na verdim. İlk önce kızdı, ‘Başka bir şey yapacaktık seninle.' dedi. 'Bir oku, kalabalık bir oyun değil her şeyden önce.' dedim. Okudu, ‘Fena değil bu oyun. Kim oynayacak?' dedi. 'Ben Yetkin'i düşünüyorum.' deyince 'Hemen ara.' dedi. O gün aradık ve Yetkin, bize çok güzel bir yanıt verdi. ‘Işıl ve sen varsan benim okumama gerek yok.' gibi esprili bir şey söyledi. Müzikleri benim konservatuvardan arkadaşım Cenap Oğuz'a önerdim. 'Tamam.' dedi. Böylece güzel bir ensamble oluştu.'
Tiyatroda ustalık kavramına da işaret eden sanatçı, 'Ustalık yaşla ya da oynadığınız, yaptığınız şeylerle belirlenmiyor. Bazen 20 yaşında bir arkadaşımı izleyip, 'Neler yapıyor?' diyebiliyorsunuz. Ustalık, başka bir şey gibi geliyor bana.' değerlendirmesinde bulundu.
Yarar, hayatı renklendirmeyi çok sevdiğinin altını çizerek, 'Hepsinde de kendimi buluyorum. Hepsiyle yüzleşme imkanı buluyorum ama 'rolün etkisinde kalmak' diye bir tuhaflık olamaz. Onu yaşayanlar belki vardır, görüyorum bir türlü çıkamıyorlar, nereye girdilerse. O çıkamama hali beni benden alır. Öyle bir şey yok. Tüm samimiyetimiz, değerlerimiz, günahlarımız, hepsini ortaya dökmek ve yüzleşmek güzel.' diye konuştu.
- 'Biz, şu anda ayrışmalar dünyasında yaşıyoruz'
Usta oyuncu Yetkin Dikinciler de tiyatro, festival ve sanat buluşmalarının önemini vurguladı.
'Ekiplerin bir arada olması, bizim görmediğimiz oyunlar, oyuncu arkadaşlarımızla buluşmamız, bir yandan birbirimizin varlığını tekrar hatırlamamız, kucaklaşmamız anlamında çok değerli.' diyen Dikinciler, şöyle konuştu:
'Bir yandan da burada Türkçe konuşanların Türkiye'den gelen bir tiyatroyu, içinde yaşadığımız kültüre, ülkeye, başka bir dile üst yazıyla aktararak anlatması çok değerli. Kültürlerin geçişkenliği ve birbirleriyle tanışması anlamında da çok önemli bir görev ifa ediyor bu festivaller. Sayısının artması, çoğalması, dünyada aslında bahsedilen bir şey. Sürdürülebilirlik ve aynı zamanda dayanıklılık, iki kavramın arka arkaya bu festivalde de gerçekleşmesine şahit olmak çok değerli. Nicelerine diyorum.'
Festivallerin kültürler arasındaki ortak değerleri de yansıttığını dile getiren sanatçı, 'Farklı kültürlerden, sınırlardan, coğrafyalardan gelsek de ne kadar ortak hikayeler yaşadığımızın ispatıdır bu festivaller, buluşmalar. O yüzden de değerli çünkü biz şu anda ayrışmalar dünyasında yaşıyoruz. Herkes birbirine öteki olarak bakıyor. Doğrudur, öteki olmak iyidir, farklı renkleri taşımak ve tanışmak anlamında. Hiçbir şeyi geride bırakmadan, ötelemeden, ötekileştirmeden yaşayabilmenin tiyatro aracılığıyla da ispatıdır festivaller aynı zamanda.' değerlendirmesinde bulundu.
Dikinciler, konservatuvara girme hikayesine ilişkin de şunları söyledi:
'Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Sınavı'na gireceğim zaman okulun etrafında sersem sepelek kırlangıçlar gibi dolaşıyoruz. Basacak ayaklarımız yok, öyle bir heyecan. O sırada dediler ki burada oyuncular var, büyük sınıflar. Onlar sınava gireceklere bazen eşlik edip yardımcı olabiliyor. Ben de daha evvel Bülent'i sahnede izlemiştim. Hayranlık duyduğum bir aktördü. Ne tesadüf ki ya da bilerek, isteyerek o gün oradaydı. Kendisinden rica ettim, 'Bir parça hazırladım. Bakabilir misin?' dedim. ‘Tabii bakayım.' dedi. Sonra odaya girdik. Bülent baktı, ‘Tamam işte bu kadar.' dedi. Nasıl yani, çalıştıracak filan... ‘Hayır' dedi. O kadar güzel bir şey söyledi ki sonra, ‘Burada zaten bir maharet göstermeye, takla atmaya gerek yok. Audition, sınav değil gerçek anlamda. Burada olan istek, arzu ve o malzemenin dönüştürülebilirliği, ipuçları bunlar. Eğer jüri, 'Buyurun çocuklar ilerleyebiliriz.' diyorsa hayatta da öyledir zaten, 'Niyeti var mıdır?' sorusunun anlaşıldığı yerdir.' dedi. Öyle bir öz güven verdi. Sınavları kazandım.'
- 'Ölen birini oynayacaksak illa ölümü deneyimlemiş olmamız gerekmiyor, içimizde var'
Yarar ile başka eserlerde de oynadıklarına işaret eden Dikinciler, 'Bir 'Müfettiş' oyunumuz var birlikte. Sonra ‘Profesyonel' oldu. Geçen yıl tesadüfi bir şekilde bir yapımcı ve yönetmen, ayrı ayrı karşılıklı oynayan bizi düşünmüş, öyle bir filmimiz de oldu. Hayat. Bülent'e, 'Siz varsanız tamam.' dedim. Bunun illa bir oyun olmasına da gerek yok. Bu, bazen yolda yürümek, bazen de bir sofra olabilir, Bülent'le bir şey paylaşmak çok güzel çünkü o tiyatroda aktör olarak ne kadar samimi, sahiyse hayatta da öyle. Biz her oyun için dertleniyor, acılar çekiyoruz. Bahsettiği gibi oyun kısa bir metin, '15 günde okur çıkarırız' filan değil. Şimdi söylemedi ama biz bir girdik provalara, mesleği bırakma noktasına geldik. Olmuyor da olmuyordu.' diye konuştu.
Dikinciler, zeka geriliği olan birini oynamak için illa onları gözlemlemek gerekmediğini savunarak, 'Kendimiz de zeka geriliği potansiyeliyiz. Bir katil olarak doğmuyoruz ama katil olabiliyoruz insan olarak. Ölen birini oynayacaksak illa ölümü deneyimlemiş olmamız gerekmiyor, içimizde var. Ölümü de hissedebiliriz. ‘Ay ölüyorum.' deriz, ölüm ucundan teaser vermiş gibi olur. Hayatta her şeyin ihtimali olduğunu bilmek, oyunculuğun da ana kaynaklarından biridir. Aslında ustalık yok. Zanaat ustaları vardır, helal olsun, saygı duyuyoruz fakat 'Ustalaşmak, gerçekten ustalaşan için ustalık diye bir mertebenin olmadığını bilmektir' diye düşünüyorum. Öyle bir rütbe, öyle bir madalya yok, sanki bir nokta gibi, hiç bitmiyor çünkü. Hayat devam ediyor bir yandan. Ustalık, aynı zamanda tecrübenin işe yaraması demek. Gerçek tecrübeli insan, 'Tecrübe hiçbir şeydir.' diyerek devam eder.' görüşünü paylaştı.
Başarılı oyuncu Dikinciler, sözlerini şöyle tamamladı:
'Oyun sadece actingin, sahnede olmanın, filmin, dramın işi değil. Oyun, hayatın da işi aynı zamanda çünkü çocuklar oyunla büyüyor, merak ediyor, keşfediyor, gelişiyor. Oyun duygusu, aslında bizi her şeyin içine çok daha yaklaştırır. Bazen zeka, akıl oyunu, gönül oyunları, sevda ilişkileri de böyledir. Hayvanlar, avı, avcılığı, hayatta kalmayı annesinin gösterdiği oyunla öğreniyor. Kaplanın yavrusu mesela... Her şeye oyunu yaydığımızda da tabiat, varoluş bize oyunun değerini anlatıyor. Biz de her türlü role giriyoruz, işte Bülent nasıl sıyrılıyor kendinden, Yetkin nasıl sıyrılıyor? Aslında çok da sıyrılmıyor. Kendi oyun gelişimiyle, çocukluğundan beri geliştirdiği oyun duygusuyla kendini de katarak yeni bir form yaratıyor. Bülent'ten tamamen çıkıyor ama Bülent'in görmediğiniz rezervlerinden bir şeyler katarak yeni bir form yaratıyor, Yetkin de öyle. Ne kadar insan varsa hepsi böyle yapıyor. Bence o zaman samimi ve eşsiz oluyor, birbirine benzemiyor çünkü herkesten çıkan şey farklı. Bu farklılık da güzelleştiriyor.'