İSTANBUL (AA) - EKREM BİÇEROĞLU - ABD'li Yahudi antropolog ve akademisyen Maura Finkelstein, soykırım karşıtı tutumu nedeniyle kendisi de Yahudi olduğu halde Yahudi çevrelerce dışlandığını söyledi.
Gazze Mahkemesinin nihai oturumu için İstanbul'a gelen ve özellikle İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere yönelik soykırımında akademik suç ortaklığıyla ilgili çalışmaları, Siyonizm karşıtı ve Filistin'e yakın tutumuyla bilinen ABD'li Yahudi akademisyen Finkelstein, AA muhabirine açıklamalarda bulundu.
Finkelstein, Muhlenberg College Üniversitesinde 9 yıl kadrolu antropoloji profesörü olarak çalıştığını ancak üniversitedeki Siyonist gruplar ve bağışçıların baskılarıyla işinden olduğunu dile getirdi.
Kampüsteki 'Hillel' adlı Yahudi öğrenci grubunun açıkça Siyonist bir örgüte dönüştüğünü belirten Finkelstein, söz konusu gruptaki öğrencilerin kendisinin işten çıkarılması için organize olduklarını ifade ederek şunları kaydetti:
'Sosyal medyada beni takip ettiler, söylediklerimi izlediler ve üniversite yönetimine şikayetlerde bulundular. Beni antisemitizmle suçladılar. Anti- Siyonizm ile antisemitizmin aynı şey olduğunu iddia ettiler. Politik görüşlerimin Yahudi öğrencileri, öğretim üyelerini ve personeli güvensiz hissettirdiğini öne sürdüler.
(Siyonistler) Kimliklerini bana saldırmak için bir silaha dönüştürdüler. Ben de Yahudi'yim ancak siyasi duruşum nedeniyle dışlandım. İşten çıkarılmam hem onların örgütlü faaliyetleri hem üniversiteye bağış yapan Siyonist bağışçıların beni kampüsten uzaklaştırmak istemesi nedeniyle gerçekleşti.'
Finkelstein, bugün fakülte üyelerinin, personelin ve öğrencilerin gözetlendiğini, taciz edildiğini ya da işten çıkarıldığını gördüklerinde çoğu zaman bunun arkasında bir Siyonist örgüt olduğunu bildiklerini vurguladı.
ABD'li akademisyen, Gazze'ye destek olanları ifşa edenlere dair 'Çevrim içi ifşa sitesi Canary Mission, Hillel International, Anti-Defamation League (ADL) gibi görünüşte antisemitizmle mücadele eden ama aslında başka amaçları olan örgütler, Israel Campus Coalition ve David Horowitz Foundation, bunların hepsi benzer şekilde çalışıyor.' dedi.
Finkelstein, bu Siyonist örgütlerin temel işlevini ise şöyle açıkladı:
'Anti-Siyonistleri, Filistinli, Arap ve Müslüman akademisyenleri, personeli ve öğrencileri hedef almak, gözetlemek, taciz etmek ve hayatlarını mahvetmek. Bunu Filistin karşıtı, Arap karşıtı ırkçılık ve İslamofobi üzerinden yapıyorlar, yani soykırıma karşı çıkan ve özgürlüğü savunanları terörist gibi göstermeye çalışıyorlar.'
- 'Akademisyenlerin soykırım hakkında gerçeği söyleme sorumluluğu var'
ABD'li Yahudi akademisyen Maura Finkelstein, her akademisyenin ve kurumun, Gazze'de yaşanan soykırım karşısında sorumluluk taşıdığını vurguladı.
Finkelstein, 'Bir profesör, bir akademisyen, bir öğretim üyesi ve eski bir öğretim üyesi olarak Noam Chomsky'nin Vietnam Savaşı sırasında akademisyenlere yaptığı çağrıyı takip ediyorum. Chomsky, akademisyenlerin savaş hakkında gerçeği söyleme sorumluluğu olduğunu belirtmişti.' ifadelerini kullandı.
Aynı sorumluluğun bugün de geçerli olduğuna dikkati çeken antropolog, her akademisyenin alanı ne olursa olsun soykırım hakkında söyleyecek bir sözü olduğunu belirtti.
'İklim değişikliği üzerine çalışan bilim insanları bile soykırımın yol açtığı çevresel yıkımı inceliyor.' diyen Yahudi akademisyen, 'Bu nedenle her akademisyenin bu soykırımı dile getirme, İsrail'i kınama ve Filistin'in özgürleşmesini destekleme sorumluluğu var.' değerlendirmesinde bulundu.
Kurumlar düzeyinde ise 'soykırıma yatırım yapmış bir yapıdan” bahsedildiğini dile getiren Finkelstein, silah üretimi, soykırımı kolaylaştıran teknoloji firmaları ya da Filistinlerin evlerini yıkan makinaların üretildiği firmaların da soykırıma ortak olduğunu kaydetti.
- 'Tarafsızlığın soykırım karşısında bir anlamı yok'
Finkelstein, 'tarafsızlık' kavramının soykırım karşısında hiçbir anlamı olmadığını ifade ederek, 'Sessiz kalmak ya da herhangi bir biçimde (soykırıma destek olacak bir) yatırım yapmak, yani entelektüel, finansal veya mekansal kaynaklarını soykırıma yönlendirmek, doğrudan soykırımı desteklemektir. Sessizliği seçmek ise soykırım suçuna ortak olmaktır.' görüşünü dile getirdi.
ABD'li akademisyen, 'Soykırımın ve onunla birlikte gelen tüm yıkım biçimlerinin karşısında tarafsızlık diye bir şey olamaz ya soykırımı destekliyorsunuz ya da kınıyorsunuz.' dedi.
Gazze'de yaşanan 'eğitim soykırımına', bölgedeki tüm üniversitelerin tamamen yıkıldığı, binlerce öğrencinin ve onlarca akademisyenin öldürüldüğü sürece dikkati çeken Finkelstein, 'Eğer bir eğitim kurumuysanız, en azından bu eğitim soykırımı hatta soykırım ve İsrail rejimini kınamak gibi bir sorumluluğunuz var.' değerlendirmesinde bulundu.
- 'Artık ABD'deki üniversiteler eleştirel düşünme alanları değil'
Finkelstein, ABD'deki üniversitelerin artık birer öğrenme mekanı olmadığını savunarak 'Artık ABD'deki üniversiteler eleştirel düşünme alanları değil, sermaye biriktirme alanlarına dönüştü.' iddiasında bulundu.
Finansal model ve politik yatırımlar nedeniyle ABD'deki pek çok üniversitede baskıcı bir ortam oluştuğunu ifade eden Finkelstein, 'Bu yerlerde soykırımdan söz etmek, İsrail'e karşı konuşmak veya Filistin'in özgürleşmesini desteklemek, insanın işten atılmasına veya uzaklaştırılmasına yol açabiliyor.' dedi.
Finkelstein, üniversitelerin sorumluluğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
'Şu anda bu kurumların görevi, yeniden öğrenme mekanı olma taahhüdünde bulunmak, eleştirel düşünmeyi ön plana çıkarmak ve kampüslerde dayanışma alanlarının oluşmasına öncelik vermektir. Ancak mevcut politik ve ekonomik model altında bu mümkün değil.'
Kamu eğitimi ve yatırım politikalarının önemine de vurgu yapan Finkelstein,'Sadece İsrail gibi soykırımcı devletlerden yatırımları çekmek değil aynı zamanda milyarder Siyonist bağışçıların üniversitelerin yönünü belirlemediği güçlü bir kamu eğitimine yatırım yapmak gerekiyor.' dedi.
ABD'deki üniversite yöneticilerinin Nazi Soykırımı'ndaki Eichmannlar gibi sadece bürokrasiye hizmet ettiğini söyleyen Finkelstein, sözlerini şöyle tamamladı:
'Ama soykırım karşısında bu bir mazeret olamaz. Bu bürokratlar artık öğrenmeyi, eleştirel düşünmeyi ve gerçeği araştırmayı desteklemelidir. Üniversiteler büyük finansal çıkar elde etme ve emlak geliştirme amacında olan şirketlerin ara yöneticileri gibi olmaktan çıkmalıdır.'