İbn Haldun: Asırlar Öncesinden Bugüne Uzanan Düşüncenin Haritası

Tarihi Yeniden Okumak

Zamanın ruhunu anlamak istiyorsak, bazen asırlardır sessiz kalan bilgelere kulak vermek gerekir. Onlardan biri, belki de en önemlisi İbn Haldun’dur.

14. yüzyılın çalkantılı siyasetinde yetişmiş bu büyük düşünür, yaşadığı her olayı insanlığın aynasına çevirdi. Onun kalemi sadece tarih yazmadı; toplumun kaderini, devletlerin doğuşunu ve çöküşünü ilim diliyle anlattı. Bugün hâlâ, çağdaş sosyal bilimlerin dayandığı temellerin çoğunda onun izleri vardır.

Mukaddime: Sadece Bir Kitap Değil, Bir Medeniyet Aynası

İbn Haldun’un başyapıtı Mukaddime, yalnızca bir tarih kitabı değildir.

Bu eser, insanın toplumsal doğasını, devletlerin ömrünü ve medeniyetlerin kaderini anlamaya çalışan bir düşünce haritasıdır.

Ona göre her toplum bir canlı gibidir: doğar, büyür, olgunlaşır ve nihayet çözülür.

Bu döngünün merkezinde “asabiyet” vardır — yani toplumsal dayanışma, ortak ruh, inanç ve aidiyet bilinci.

Toplumun iç bağları çözülürse, surlar ne kadar yüksek olursa olsun yıkılmaya mahkûmdur.

İbn Haldun’un bu tespiti, modern dünyanın çözülmüş dayanışma yapılarında hâlâ yankılanıyor. Bugün bireyselleşmenin, çıkarcılığın ve toplumsal kopuşların arttığı her toplumda, o kadim uyarı yeniden anlam kazanıyor: “Bir milletin asabiyeti zayıfladığında, çöküş mukadder olur.”

Ekonomiden Ahlâka: Devletin Ömrünü Belirleyen Denge

İbn Haldun, siyaseti ve toplumu değerlendirirken ekonomik temeli asla göz ardı etmez.

Ona göre, üretim azalırsa, adalet kaybolursa ve servet belli ellerde toplanırsa, devlet çözülmeye başlar.

Haksız vergiler, yolsuzluklar, israf ve yozlaşma; medeniyetin çelik zırhını paslandıran unsurlardır.

Adaletin sarsılması sadece bir hukuk meselesi değil, aynı zamanda ahlaki bir yıkımdır.

Bu bakımdan onun “Zulüm, mülkü harap eder” sözü bir vecize değil, bir toplumsal yasa gibidir.

Bugün de adalet terazisinin bozulduğu, gelir uçurumunun büyüdüğü her ülkede aynı sonuç kendini tekrar ediyor:

İçten çürüme, dıştan yıkımdan çok daha ölümcül.

Bir Devletin Ömrü: Asabiyet, Adalet ve İktisat

İbn Haldun’a göre devletin hayatı beş aşamadan geçer:

Kuruluş, yükseliş, istikrar, doyum ve çöküş.

Bu süreç, sadece tarihsel bir gözlem değil; bir medeniyet yasasıdır.

Bir toplum, adaletini kaybettiğinde; iktidar, kendi halkına yabancılaştığında; asabiyet yani toplumsal dayanışma zayıfladığında, çöküş kaçınılmaz hale gelir.

Bugünün dünyasında da tablo farklı değil. Kimi zaman teknolojinin, kimi zaman diplomasinin ardına saklanıyoruz; ama çözülme her defasında içeriden başlıyor.

Asırlar Öncesinden Modern Bilime Açılan Kapı

Batı dünyası, İbn Haldun’un fikirlerinden beslenerek sosyoloji, ekonomi ve siyaset bilimi gibi disiplinleri inşa etti.

Ne var ki biz, çoğu zaman bu bilgenin büyüklüğünü fark edemedik.

Bugün Batı üniversitelerinde onun Mukaddime’si toplumbilim klasiği olarak okutulurken, biz hâlâ onu sadece bir “tarihçi” olarak anmakla yetiniyoruz.

Oysa o, tarihin ilk “toplum bilimcisi”, ilk “ekonomi sosyoloğu”, ilk “sistem teorisyeni”dir.

İbn Haldun’un bilim anlayışı, “gözlem ve nedensellik” üzerine kuruluydu.

Bu, bugünün bilim metodunun çekirdeğidir.

Her olayın bir sebebi olduğunu, her çöküşün ardında bir iç dinamik bulunduğunu o çağlarda söyleyebilmek, bir devrimdi.

Adaletin Kırıldığı Yerde Tarih Tekerrür Eder

Bugün Ortadoğu’dan Avrupa’ya, Afrika’dan Latin Amerika’ya kadar dünyanın her köşesinde yaşanan toplumsal çalkantılara baktığımızda, İbn Haldun’un teorileri hâlâ geçerlidir.

Sistemin adaleti koruyamadığı, yönetenle yönetilenin arasındaki uçurumun büyüdüğü, ahlaki çürümenin siyaseti kuşattığı her yerde, tarih tekerrür ediyor.

Asırlar önce yazılmış şu uyarı, sanki bugünün manşetlerine sesleniyor: “Bir devletin çöküşü, surların yıkılmasıyla değil, adaletin kaybolmasıyla başlar.”

Bugüne Düşen Pay: Kendimizle Yüzleşmek

İbn Haldun’u okumak, sadece geçmişi anlamak değil; bugünü sorgulamaktır.

Çünkü o, bize tarihten çok bir ayna sunar.

O aynaya bakabilen toplumlar dirilir, bakmaktan kaçanlar ise yok olur.

Toplumun, devletin, hatta insanın varlığını sürdürebilmesi; adalet, ahlak, dayanışma ve ilim dengesiyle mümkündür.

Bu dört sütun sarsıldığında, hiçbir iktidar, hiçbir ordu, hiçbir ekonomi bir milleti ayakta tutamaz.

Son Söz

İbn Haldun, bize sadece geçmişi anlatmadı; geleceği de fısıldadı.

Bugün bizler hâlâ o fısıltıyı duymaya çalışıyoruz.

Her çağın içinde aynı gerçeği haykırıyor:

> “Toplumları yıkan savaşlar değil, adaletsizliktir.

Devletleri çürüten yoksulluk değil, haksızlıktır.

Medeniyetleri yok eden düşmanlar değil, birbirine yabancılaşan kalplerdir.”

Asırlar öncesinden gelen bu bilge ses, bugünün karanlık gürültüsünde bile bize yön gösteriyor.

Ve diyor ki:

Medeniyetinizi korumak istiyorsanız, önce adaleti inşa edin, sonra birbirinize güvenin,

ve en önemlisi, tarihten ibret almayı öğrenin