Ortadoğu… İnsanlık tarihinin en sancılı, en stratejik coğrafyalarından biri. Doğu Akdeniz’den Arap Yarımadası’na, Mezopotamya’dan İran platosuna uzanan bu topraklar, imparatorlukların, sömürgeci güçlerin ve yerel aktörlerin kesintisiz rekabetine sahne oldu. Osmanlı’nın çöküşünden sonra çizilen yapay sınırlar, bölgenin etnik, dini ve mezhepsel dokusunu derinden sarstı; bugünün siyaseti hâlâ bu mirasın gölgesinde şekilleniyor. Petrol ve doğal gaz, bu coğrafyayı küresel güçler için vazgeçilmez kılıyor ve çıkarlar, dostlukların her zaman önüne geçiyor.
İşte tam da bu karmaşanın ortasında, Suriye lideri Ahmed Şara ile Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani’nin, ABD’li üst düzey askerî yetkililerle basketbol oynarken görüntülenmesi, tarihin ironik bir fotoğrafı gibi duruyor. Bir zamanlar başına 10 milyon dolar ödül konulmuş bir liderin, bugün aynı ülkenin askerî temsilcileriyle aynı sahada bulunması, siyasetin dostluk ve düşmanlık kavramlarını ne kadar esnek biçimde yeniden tanımladığını gösteriyor.
Ortadoğu’da dostluklar geçici, çıkarlar kalıcıdır. Tarih boyunca ittifaklar, savaşlar, anlaşmalar ve yeni sınırlar hep bu gerçeği doğruladı. Sykes-Picot’tan Oslo Antlaşmalarına, Sevr’den San Remo’ya kadar yapılan her anlaşma, bölgeyi yeniden biçimlendirdi; kalıcı barış yerine geçici ittifaklar ve çıkar dengeleri kuruldu. Bernard Lewis’in dediği gibi:
“Ortadoğu’da tarih kinle hatırlanır; bu yüzden hiçbir zafer kalıcı, hiçbir barış da uzun ömürlü değildir.”
Edward Said, bu süreci Batı’nın “medeniyet taşıma misyonu” kisvesi altında manipülatif bir şekilde yürüttüğünü savunur. Bugün Şara ile ABD arasındaki yakınlaşma, geçmişin düşmanlıklarını unutmaktan çok, çıkarların ve pragmatizmin ön plana çıktığı bir realpolitik hamledir. Altan Tan’ın tabiriyle, Ortadoğu artık sınırların değil, çıkarların yeniden çizildiği bir coğrafyadır.
ABD’nin Suriye ile yeniden teması, bölgesel güçleri dengeleme, enerji güvenliğini sağlama ve ekonomik yatırım fırsatlarını değerlendirme amacını taşıyor. Şara’nın “Suriye, ABD için yatırım yapılabilecek bir ülke hâline gelmiştir” sözleri, savaş sonrası dönemin ekonomik diplomasinin sahnesine taşındığını gösteriyor.
Ancak İsrail ile Golan Tepeleri meselesi hâlâ çözülmemiş durumda. 1967’den beri işgal altında olan bu topraklar, bölgesel barışın önündeki en büyük engellerden biri. Rashid Khalidi, bu meseleler çözülmeden kalıcı bir barışın mümkün olmayacağını vurguluyor; Fawaz Gerges ve Olivier Roy ise günümüzde savaşların artık ideolojik değil, ekonomik ve jeopolitik eksende yürütüldüğünü belirtiyor.
Bugün yaşanan “düşmanlıktan dostluğa” geçiş, yüzeyde barış gibi görünse de, özde tamamen çıkar temelli bir yeniden yapılanmadır. Ahmed Şara’nın Washington’daki varlığı, bir zamanlar “terörist” ilan edilen bir figürün bugün “stratejik ortak” olarak görülmesinin simgesidir. Bu, ahlaki değil, tamamen pragmatik bir dönüşümü temsil ediyor. Bernard Lewis’in sözleri hâlâ geçerlidir:
“Ortadoğu’da barışın ömrü, çıkarların süresi kadardır.”
Bugünkü diplomatik sıcaklıklar bir barış dönemi değil; çıkarların yeniden hizalandığı bir stratejik ısınma sürecidir. Gerçek barış, ancak adaletin hâkim olduğu bir Ortadoğu’da mümkün olacaktır.
Kalıcı Barış için Çözüm Önerileri
1. Adaletin Öncelenmesi: Sınır anlaşmazlıklarında ve toprak işgallerinde uluslararası hukuk bağlayıcı olmalı. İsrail-Filistin ve Golan Tepeleri meselelerinde adalet esas alınmalı.
2. Kimlik ve Özerklik: Yapay sınırlar ve etnik-dini farklılıklar dikkate alınmalı; halkların kültürel ve siyasal hakları güvence altına alınmalı.
3. Ekonomik İşbirliği: Ortadoğu’da barış, silah anlaşmalarıyla değil, ekonomik işbirliği ve kalkınmayla desteklenmeli. Su, enerji ve ticaret alanındaki ortak projeler, kalıcı istikrarın temel taşlarıdır.
4. Bölgesel Diyalog: Tüm taraflar arasında sürekli ve kapsayıcı diplomatik mekanizmalar kurulmalı; geçici ittifaklar yerine uzun vadeli güven tesis edilmeli.
5. Küresel Sorumluluk: ABD, Rusya, Çin ve Avrupa ülkeleri, sadece kendi çıkarlarını değil, bölgesel istikrarı da gözeterek hareket etmeli; müdahaleler kısa vadeli kazançlara değil, kalıcı çözümlere odaklanmalı.
6. Toplumsal Barış ve Eğitim: Halkların barış kültürünü benimsemesi için eğitim, kültürel değişim ve sosyal projeler desteklenmeli; geçmişin travmaları gelecek nesillere aktarılmamalıdır.
Ortadoğu’da kalıcı barış, sadece anlaşmalarla değil, adalet, diyalog ve işbirliği temelinde inşa edilecektir. Geçici ittifaklar ve çıkar ilişkileri hâlâ belirleyici olsa da, gerçek değişim ancak bu yaklaşımlarla mümkün olabilir.