Çocukluğumuzda, 80’li yıllarda ortaokul öğrencisi iken Yeni Asya yayınlarının evreni kâinatı anlatan kitaplarından kafama yerleşen tırnak içinde “Bir gerçek” vardı. O da insanoğlunun beyninin sadece % 10’unu kullandığı gerçeği. Allah’ın seçkin kulları olmasına rağmen peygamberler beyinlerinin ancak % 20’sini kullanabiliyorlardı. Okuduğumuz kitaplar öyle diyordu.
Yine okuduğumuz kitaplara göre tarihin en meşhur bilim adamlarından biri olan Einstein ise beyninin % 15’ini kullanabiliyordu. Kim ölçüp biçmişse artık bize böyle söylenmiş ve biz de böyle inanmıştık. İnanmakla kalmamış çevremize de anlatmış “bu gerçeğin” yayılmasında katkıda da bulunmuştuk. Asırlar öncesinde yaşamış peygamberler için böyle bir ölçü nasıl konulmuş olabilirdi ki? Beyinlerinin % 20’sini kullandıkları nasıl tespit edilebilmişti ki?
Yılları devirip yaşlandığımızda ise "İnsan beyninin yalnızca %10'u kullanılır" düşüncesinin veya söyleminin çok yaygın bir söylem olduğunu görecektik. Oysa ki çağdaş nörobilim araştırmaları bu söylemin bilimsel temelden yoksun olduğunu söylemektedir.
Bunu söylerken insan beyninin oldukça karmaşık olduğunu, beynin çok ilginç bir işlevsel kapasitesi olduğunu, sürekli aktif bir halde olduğunu göz ardı etmiyoruz. |
Ortalama bir insan beyni 1400–1500 gram ağırlığındadır ve yaklaşık % 90'ı sudan oluşur. Beyin, milyarlarca nöron ve trilyonlarca sinaptik bağlantı içeren karmaşık bir ağ yapısına sahiptir.
Beynin küçük gibi görünen bölgeleri bile hayati fonksiyonları düzenler ve son derece hassastır.
Suprakiazmatik çekirdek: Sadece 0.3 mm³ büyüklüğündeki bu çekirdek, vücudun biyolojik ritimlerini, uyku-uyanıklık döngüsünü düzenler.
Hipotalamus: Yaklaşık 50 gram ağırlığındaki hipotalamus, vücut ısısı, açlık, susuzluk ve hormon salınımı gibi temel yaşamsal fonksiyonların kontrolünden sorumludur.
Limbik sistem: Tüm beynin sadece %1'ini kaplasa da limbik sistem duyguların, hafızanın ve motivasyonun merkezidir.
Bu yapıların milyarda birinin bile tahribi; felç, Parkinson, görme kaybı veya bilişsel bozukluklar gibi geri dönülmez sonuçlara yol açar.
Beyin görüntüleme teknikleri (fMRI, PET gibi) de herhangi bir bilişsel görev sırasında beynin büyük bir kısmının aktif olduğunu göstermektedir.
Alanında uzman nörobilimciler ve araştırmacılar, "%10 meselesinin" bilimsel bir temeli olmadığını defalarca belirtmişlerdir. Bu görüşler, bu meselenin bilimsel çevrelerde hiçbir kabul görmediğinin önemli bir göstergesidir:
Prof. Dr. R. Sabbatini: "İnsanlar beyinlerindeki bütün nöronları kullanırlar. En küçük hasar bile felç ya da ölüm getirebilir" demektedir. Bu açıklama, beynin her bir hücresinin önemini vurgulamakta ve kullanılmayan bir kısmın olmadığını belirtmektedir.
Kısacası bu işin uzmanları, beynin bütüncül ve sürekli aktif yapısının olduğunu, % 10 meselesinin bilimsel bilgi eksikliğinden kaynaklandığını söylemektedirler.
İnsan beyni, bilinen en karmaşık yapılardan biridir ve kesintisiz bir faaliyet içindedir. Aşağıda kısaca verdiğimiz bilgiler beynin "boşta duran" değil, sürekli işleyen bir organ olduğunu açıkça ortaya koymaktadır:
Nöronlar ve sinaptik bağlantılar: Ortalama bir insan beyninde yaklaşık 100 milyar nöron ve 60 trilyon sinaptik bağlantı bulunur. Bu muazzam ağ, bilginin hızlı ve etkin bir şekilde işlenmesini sağlar.
Nöronal aktivite: Bir nöron saniyede yaklaşık 2500 sinyali alır, değerlendirir ve yanıtlar. Bu, beynin sürekli olarak bilgi akışı içinde olduğunu ve anlık kararlar aldığını gösterir.
Duyusal veri işleme: Gözler, beyne her an yaklaşık 1.5 milyon veri sinyali iletir. Bu büyük veri akışı, beynin çevreyi sürekli olarak analiz ettiğini ve anlamlandırdığını kanıtlar.
Serebrospinal sıvı yenilenmesi: Serebrospinal sıvı (beyin omurilik sıvısı) günde 400–500 ml oranında yenilenir. Bu sürekli yenilenme, beynin korunması ve beslenmesi için hayati öneme sahiptir.
Bu veriler, beynin "boşta duran" değil, kesintisiz işleyen, yüksek enerjili ve sürekli adaptasyon halinde olan bir organ olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Modern nörobilimsel bulgulara göre:
Beynin bütünüyle aktif olduğu: Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) gibi teknikler, herhangi bir bilişsel görev sırasında beynin farklı bölgelerinin farklı zamanlarda ve görevlerde çalıştığını, ancak genel olarak beynin tamamının aktif olduğunu göstermektedir. Hiçbir zaman beynin %90'ı âtıl durumda kalmaz.
Her nöronun yaşamsal önemi: Her bir nöron ve sinaptik bağlantı, beynin genel işleyişi için kritik öneme sahiptir. Küçük lezyonların veya hasarların dahi ciddi bilişsel, motor veya duyusal sonuçlara yol açması, beynin her bir bölümünün belirli bir fonksiyona sahip olduğunu ve yedek parça gibi düşünülemeyeceğini kanıtlar niteliktedir.
Kısacası mevcut kanıtlar ışığında, insan beyni "boşta duran %90'lık potansiyele" değil, 7/24 devrede olan, hayranlık uyandırıcı bir işleyişe sahiptir. Bu mesele, insan beyninin gerçek potansiyelini küçümsemekte ve nörobilimsel gerçeklere aykırı bir bakış açısı sunmaktadır. Beyin, sürekli adaptasyon, öğrenme ve işleme kapasitesine sahip, dinamik bir organdır.
Sözün özü; Hz. Ali'nin: "Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, ama en büyük âlem sende gizlidir." Sözüne binaen kendi alemimizdeki küçük bir pencereyi araladık. Rabbimiz Kur’an’ı Kerim’de “biz insanı en güzel şekilde yarattık” demiyor muydu?