İSTANBUL (AA) - DİLEK DALLIAĞ - Kariyeri boyunca Ferhan Şensoy, Adile Naşit, Ayşen Gruda ve Şener Şen gibi Türk sinema ve tiyatrosunun önde gelen isimleriyle rol alan, önemli yapımlarda seslendirme yapan, televizyon programları hazırlayıp sunan Derya Baykal, 'Ferhan Şensoy'dan çok şey öğrendim. Ben, klasik oyunculuk eğitimi almış bir oyuncuyum. Espri satmayı, Devlet Tiyatrosu olmadan bir özel tiyatronun nasıl yapıldığını, ne kadar çok çaba gösterildiğini ondan öğrendim.' dedi.
TRT radyosunda başlayan sanat serüvenini, Devlet Tiyatrosundan Hababam Sınıfı'na, Ortaoyunculardan televizyon ekranlarına taşıyan Baykal, yaşamındaki dönüm noktalarını ve önemli anıları AA muhabirine anlattı.
Soru: Uzun bir aradan sonra yaklaşık üç saat süren canlı yayın performansıyla yine ekranlardasınız değil mi?
Derya Baykal: Evet, çok alışkınım. Şimdi TYT Türk'te 3 saat canlı yayın yapıyorum ve çok mutluyum, çok memnunum. Seyirciler, beni 'Program yapsana' diye çok itekledi. Pandemiden sonra bir müddet ara vermek durumunda kaldım. O süreç tabii ki zorlu geçti. Benim de diyabetim olduğu için çok korktum, hasta olurum, ağır geçiririm falan diye. Küçük nezle gibi atlattım ama o süreçte çalışmamak beni mutsuz etti ama şimdi her şey yolunda, tekrar iyiyim. Bana iyi hissettiriyor. Var olduğunu hissediyorum, çok mutluyum.
Soru: 'Derya Baykal ile Hayata Dair' programınızda yok yok. El işi atölyeleri, sağlıklı yaşam tüyoları, mutfak tarifleri, uzman konuklar ve sağlık bölümleriyle gerçekten dolu dolu 3 saat geçiyorsunuz.
Baykal: Seyirciler, daha önce programın kısa olduğundan şikayet eder, 'Yetmiyor zaman.' derdi. Sabaha kadar yapayım istiyorlar ama tabii o da mümkün değil. Seyircilerin yönlendirmesiyle kanal ve yapımcım beni buldu ve 'Yapar mısın?' dediler. Yaparım, neden olmasın? dedim ama program ve ben birbirimize çok iyi geldik. Zaten yaptığım, alışkın olduğum, heveslisi olduğum, benim hobilerim, fikirlerim olan şeylerin programını yapıyorum. Sevdiğim, zevk aldığım bir şeyi yapıyorum. Bir de kadını bambaşka bir yere taşımak, onların yanında durmak, yaptıklarını takdir etmek üzerine programımı planlıyorum. Onlar götürüyor programı aslında.
Soru: Programınızda sık sık kadının emeğini, sağlıklı yaşamasını ve içsel dengeyi konu ediyorsunuz. Bu kavramlar arasında hangisi sizin açınızdan bugün en savunulacak sav olabilir?
Baykal: Bence kadının yanında durmak, kadını desteklemek, ayakları üstünde duran, şef olabilir, örgü örebilir, yaptıkları hobilerle hem kendine hem aile ekonomisine katkısı olabilir, yapmayanlara kendi yaptıklarını sergileyen, sunan, örnek olan kadınlar, bizim esas konumuz. Galiba öne çıkan da bu. Örgüler, hobiler, yemekler yani bence birikimlerimi onlarla paylaştırarak kadının yanında durarak, onları teşvik ederek, heveslendirerek bir program yapıyorum. Bu da yerine ulaşıyor zaten.
Soru: Adeta bir matruşka gibi içinizden bir sürü şey çıkıyor.
Baykal: Benim de bir anne, sanatçı, oyuncu olarak, bunca yıldır televizyon, dizi, seslendirme dünyasının içinde birisi olarak çok birikimim var. Onları ben ne yapacağım? Anlatıyorum her şeyi. Yaşadıklarımı, deneyimlerimi bugüne kadar getirdiğim, yaptığım bir sürü birikimi 'Derya'nın Hikayesi' adı altında anlatıyorum. Onları getiriyorum. Bunlar da benimle yol arkadaşlığı yapan şeyler. Bu birikimleri anlatmak çok önemli.
Soru: Çocuk yaşta radyoda Çocuk Saati, Çocuk Kulübü ile sektöre adım attınız sanırım?
Baykal: Ben, ilk TRT radyoda Çocuk Saati, Çocuk Kulübü ile başladım. O zaman ortaokula gidiyordum. Öğrenciydim, stajyerdim. Ankara Radyosu, benim en büyük okulum. Radyo çok dinlerdim. Orada çok büyük sanatçılar, Arkası Yarınlar, Radyo Tiyatrosu, Çocuk Saati'nde yer alıyordu. Zaten dinleyicisi olduğum bir kurumun içine girdim ve orası bambaşka bir dünya olarak karşıladı beni.
- 'Zuhal Olcay, konservatuvardaki ilk arkadaşımdı'
Soru: Radyo Tiyatrosu ekibinde ilk kiminle karşılaştınız?
Baykal: Radyo Tiyatrosu'nda ilk Macide Tanır ile karşılaştım. Büyük usta, hayranı olduğum sanatçı, çok kıymetli. Tomris Oğuzalp, Kerim Afşar, Bozkurt Kuruç, zaten hocamdı. Ertuğrul İmer, Korkmaz Çakar, bütün bu değerli isimlerle çalıştım. Sevgili İzzet Öz'ün teyzesi, radyo programlar müdürüydü. Tabii bunları İzzet'le tanıştıktan sonra öğreniyorum. Rüştü Asyalı, Köksal Engür, Mehpare Çelik, bunlar ustalarımız. Onlar, orada bizden bir jenerasyon büyük ekip. Biz daha tıfılız. Sungun Babacan, benim grubumda. Tülay Bursa. Şu anda bir büyük bankanın genel müdürü olan Hakan Ateş var. Meral Babacan var. Çok arkadaşım var. Ondan sonra ben konservatuvara girdim.
Soru: İlk kim içinizdeki o ateşi yaktı ve tiyatroya geçmeye karar verdiniz?
Baykal: Ablamın eşi Aktan Günalp tiyatro sanatçısıydı. Aktan ağabeyin dostları, arkadaşları hep çok ünlü oyunculardı. Biz de onların içinde bulunuyoruz, tiyatrolara götürüyorlar beni. Devlet Tiyatrosunda çok önemli bir oyun Finten'de Arsen Gürzap'ı izledim. Hayran oldum. Birçok oyun izledim. Oradaki oyunculara çok özendim yani 'Ben seyirci koltuğunda olamam. Ben sahnede olmalıyım.' duygusunun temelleri orada atıldı. Gittim, kendi kendime kaydoldum. O zaman tiyatrodan öğrendik biz hayatı, pek çok şeyi. Bilgiler için dergiler vardı haftalık, aylık yayımlanan. Onlar da çok sınırlıydı. Böyle öğrenirdik yani TRT ile başladı benim hayatım. Sonra konservatuvara girdim, imtihanları kazandım. Zuhal Olcay'la imtihan sırasında konservatuvarın bahçesinde tanıştım. İlk arkadaşımdı. 14 yaşındaydım konservatuvara girdiğimde. Ben bir şey yazıyormuşum orada. Bana 'Affedersiniz, solak mısınız?' demişti. 'Evet, solağım.' deyip bakmıştım ona. Diyalog arıyoruz ya birbirimizle tanışmak için. Sonra hiç ayrılmamacasına arkadaş olduk. Araya seneler de girse, bir, 2 sene görüşmesek de arada telefonlaşsak da bizim dostluğumuz, arkadaşlığımız hep aynı noktadadır. İlk günkü gibidir.
Soru: Yaş ilerledikçe dostluklarınıza çok daha fazla önem verdiğiniz daha duygusal dönemlerinizde olabilir misiniz?
Baykal: Evet, artık yaş ilerledikçe daha kıymetli oluyor bunlar. Beni, her şeyimle bilen, her şeyin her aşamasını bilen kişi o. Onun her şeyinin her aşamasını bilen kişi benim. Son dönemlerde mesela dün evde ne yaptı falan bilmem de yakınlığımız böyledir. Mehmet Ali Erbil de sınıf arkadaşımız mesela.
Soru: Onunla 'Metronom' adında yaptığınız programla hala hafızalardasınız. Şimdi sosyal medyada TRT arşivlerinde insanlar tarafından hala izleniyor, paylaşılıyor.
Baykal: Evet, o kadar şaşırıyorum ki. Okulda okurken ilk televizyon dizisinde oynadım. Semih Sergen'in yazdığı 'Bir Kadın, Bir Erkek' diye, siyah beyaz o dönemin koca koca kameralarıyla çekilmişti. Mazhar Alanson vardı. Bir genç kıza ihtiyaç olmuştu hatta okulda gidip oynadım diye bana hocalar tarafından tavır oldu. O zaman yasaktı ama ben oynadım. Bazı şeylerin önüne geçilemiyor.
- 'Dünya klasiklerinden beslendim'
Soru: Peki seslendirmede en çok yan yana konuştuğunuz partneriniz kimdi?
Baykal: Sezai Aydın mesela. Çok ustalar var. Bütün ustalarla konuştum hemen hemen. Mesela o zaman Dallas vardı. Baldızı konuşuyordum yanılmıyorsam. 'Kaptanlar ve Krallar'da 'Elizabeth' diye bir rolde konuştum. Mesela 'Rüzgar Gibi Geçti'de konuştum. Dünya klasiklerinden, bu güzel eserlerden çok beslendim. Dublaj yaparken o oyuncular nasıl oynamış, o duyguyu nasıl vermiş bakardık. Biz de genç oyuncularız, Olcay Poyraz, Elçin Şanal var mesela ve bütün bu ustalarla dublaj yaptım. Zamanımın çoğu onlarla geçerdi. Ayrıca Devlet Tiyatrosunda oynuyordum.
Soru: Devlet Tiyatrosunda ne kadar çalıştınız?
Baykal: 9 sene çalıştım Devlet Tiyatrosunda. Pek çok oyunda oynadım. Son oyunum Çetin Tekindor'la iki kişilik 'Rita' isimli Willy Russell'ın oyunuydu. Bu oyunla Sanat Kurumundan 'En İyi Kadın Oyuncu' ödülünü aldım. Fakat ondan sonra beni İstanbul'dan bırakmadılar. 'Hababam Sınıfı'nda' oynamam için teklif geldi, rahmetli Egemen Bostancı'dan. Anlattıklarımdan pek çok kişi rahmetli oldu. Hayatta olanlar da var elbette ama rahmetli kelimesi dilimden düşmüyor. Çok zor ve çok zorlanıyorum gerçekten. Onlar benim için çok kıymetli, değerli. Her zaman kalbimde yaşıyorlar.
Soru: Adile Naşit, Münir Özkul, Kemal Sunallar başta olmak üzere birçok değerli isim var.
Baykal: Adile Naşit, Ayşen Gruda, Şener Şen, Şevket Altuğ, İlyas Salman ve pek çok oyuncuyla Hababam Sınıfı'nda oynadık. Ondan sonra zaten meşhur olmuştum. Ankara'dan gelmeden önce 'Kiralık Konak' dizisinde oynadım. Rahmetli Ergün Uçucu'yla 'Aile Tiyatrosu' diye bir proje hayata geçirmiştik ama tek televizyon, tek kanal, tek televizyon dergisi var. Basının çok ilgisi oluyor. Ben orada çok meşhur olmaya başlamıştım. Hatta Okan Uysaler'in çektiği, Zuhal Olcay'ın oynadığı 'Parmak Damgası' filminde Zuhal'i ben konuşmuştum.
- 'Ferhan Şensoy'dan çok şey öğrendim'
Soru: Ortaoyuncular döneminizi de anlatın lütfen. Ferhan Şensoy ile tanışmanız nasıl oldu?
Baykal: Ferhan Şensoy ile şöyle, Ben Hababam Sınıfı'ndan sonra tekrar Ankara'ya döndüm. Ankara Sanat Tiyatrosu'nda sevgili Altan Erkekli'yle Turgut Özakman'ın 'Bir Şehnaz Tango' oyununda oynadım. Sonra tekrar İstanbul'dan iş teklifleri geldi. İstanbul'a geldim. Yazın çalışacaktım, Zuhal'in (Olcay) evinde kaldım. Ferhan Şensoy, bana 'Bir Bilen' isminde bir film teklifiyle geldi. O zaman VHS video filmler çekiliyordu. Ben burada sunuculuk yapıyordum. Bana senaryo getirmeye geldi. Filmi kabul ettim fakat sunuculuk yaptığım anlaşmam var. Her gün Karacaali köyüne gidiyorum. Bana bir tane limuzin gönderiyorlar. Ben limuzinle gece sunuculuk yaptıktan sonra vapura binerek Gemlik'e sete gidiyorum. Sonra setten tekrar arabaya biniyorum. Bir ay boyunca gece sunuculuğa dönüyorum. Yalova Gemlik Karacaali köyünde, deniz kenarında böyle küçük küçük motel, çadırlar kuruluyor. Bir Bilen filmine çekime gidiyorum. Böyle bir tempo. Daha doğrusu bir işe başladım mı öbür işler böyle hep üst üste gelir. Olmadı mı hiçbir şey olmaz, oldu mu her şey üst üste gelir. Öyle Ferhan'la tanıştık. Orada çalıştık. Sonra kopamadık. Bana 'Muzır Müzikal'i teklif etti. Muzır Müzikal'de tiyatromuz yanınca Ferhan Küçük Sahne'de, 'Ferhangi Şeyler'e başladı. Şimdi bir belgeseli var. Platformlarda olacak, biraz şehir şehir dolaşacak. Çok da başarılı. Biz hayli hüzünlendik. Çok iyi bir arşivi olan sanatçı, çok iyi bir üstat.
Soru: Siz, bu belgeselin neresindesiniz?
Baykal: Ben çocuklarının annesi ve o tiyatroda uzun yıllar çalışmış bir oyuncu olarak kabul ettim. Ferhan, çok kıymetli bir sanatçı. Benim için de çocuklarım için de çok kıymetli. Çocuklarım istediği için orada oldum.
Soru: Ferhan Şensoy dediğimizde ne geliyor aklınıza, dilinize ve kalbinize?
Baykal: Eksikliğini çok hissediyoruz ailecek. Ayrılmış olsak da bir şey olduğu zaman Ferhan'a daima sorardım. Ben klasik oyunculuk eğitimi almış bir oyuncuyum. Espri satmayı, Devlet Tiyatrosu olmadan bir özel tiyatronun nasıl yapıldığını, ne kadar çok çaba gösterildiğini ondan öğrendim. Gerçekten özel tiyatro bambaşka bir şey. Her gece tartışırdık, konuşurduk, 'Öyle oldu, böyle oldu.' diyerek. Bir kere ben onun söylediklerini yapa yapa oradaydım. Evet, ben çok iyi bir sahne duruşu olan bir insanım, çok bilgim var, eğitim almışım. Bütün bu çocuk saatinden seslendirmeden tiyatro çekimlerine kadar hepsinde bulunmuşum. Ödüller almışım o zamana kadar. Ayrıca o sıra İstanbul'a gelmeden önce Uykudan Önce'yi yapıyordum. Adile Naşit'ten sonra uzun bir süre yaptım yani bütün bu birikimlerimle Ferhan'dan öğrendiklerimi pekiştirdim. Ferhan deyince aklıma tabii ki bizim birlikte yaşadığımız bir sevgimiz, aşkımız, bunun tiyatro ile iç içe geçmesi, onun yazarlık serüvenine şahit olmam. Bütün bunlar geliyor. Sonra olmadı. Çocuklarımız oldu, onlar büyüdü. Kızlarım babalarına gerçekten çok saygı duyar ve onların da çok büyük aşkı, sevgisi var. Onun yolunu yol edindiler. Ben de arkalarındayım. Ne isterlerse benden buradayım.
- 'Ortaoyuncuların yaşaması çok kıymetli'
Soru: Tiyatroyu ayakta tutuyorlar, bu çok önemli ve değerli.
Baykal: Evet, tiyatroyu ayakta tutuyorlar. Şahları da Vururlar'ı Ortaoyuncular ile yeniden sahneye koydular. Bütün bunları babalarından öğrendikleri tiyatro aşkıyla, o disiplinle ve o şevkle yapıyorlar. Bu da çok hoşuma gidiyor. O tiyatronun bina olarak, manen de Ortaoyuncular olarak da yaşaması çok kıymetli bir şey. Bu tiyatro Türk tiyatrosu tarihinin sayfalarında ve Ferhan Şensoy'un emeği. Bizler hepimiz geldik, geçtik, oynadık onun eserlerinde, yazdıklarında. Çok oyunda oynadım ben, saymadım ama 16 senede pek çok oyunda oynadım. Ferhan Şensoy ile karşılıklı partner olarak oynadık. Her oyun yeni bir yıl, yeni bir sezon, yeni bir deneyim. Biten bir şey değil tiyatro.
Soru: Çocuklar ve gençlerle ilişkiniz ve arkadaşlığınızdan bahsedince dijital dünyanın yükünü taşıdığınıza dair hissettikleriniz üzerine sarf ettiğiniz bir sözünüz karşıma çıkmıştı, o geldi geldi aklıma. 'Biz, bu dijital dünyanın içine doğmadık.' Bu cümlenizle hissettiklerinizi nasıl tanımlıyorsunuz?'
Baykal: Radyo ile tanıştığımda ilkokula veya ortaokula gidiyordum yani ilkokul 5'te kulağımı radyonun içine sokardım. Radyodan, televizyondan, telgraftan, fakstan, ev telefonu, el telefonu, araba telefonundan, çağrı cihazlarından cep telefonlarına kadar, baksana hepsinden geçmişim. Şu anda da gerçekten cep telefonunu, sosyal medyayı çok iyi kullandığımı düşünüyorum. Öğrenme bitmez.
Soru: Şimdi öyle bir yerdeyiz ki yapay zekalarla karşılıklı konuşuyoruz, sorularımızı soruyoruz.
Baykal: Tabii, şimdi her şeyimi yapay zekaya soruyorum. Diyorum ki 'Böyle bir programa başlayacağım.' Ondan sonra 'Hayırlı olsun.' diyor bana. Ben diyorum, 'Şöyle bir program olacak.' O hemen lafımı kesiyor, 'Biliyoruz Derya Hanım, sizin programınızın içeriğini.' diyor. Ben, 'Bana bir görsel çizer misin, oluşturur musun? Neler koymalıyım? Hani eski programdan biraz farklılıklar olsun.' diyorum. Hemen bana bir görsel oluşturuyor. Ben dekorculara görseli atıyorum. Böyle yani. Her şeyi ona soruyorum.
Soru: 'Aşkın Dünkü Çocukları' sinema filminde rol aldınız yeni proje olarak. Neler söyleyeceksiniz filmle ilgili?
Baykal: Yapımcısı Selim Tuncer, çok kısa süre önce rahmetli oldu. Ünye'de geçen bir filmdi. Biliyorsunuz Ferhan Şensoy'un anne tarafı da Ünyeli. Ünye'ye gittim. Orada da çok hüzünlü günler oldu. Ünyeliler tarafından çok güzel ağırlandım. Çok sıcak karşılandım.





