SVALBARD (AA) - ŞEBNEM COŞKUN - Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı sorumluluğunda ve TÜBİTAK MAM Kutup Araştırmaları Enstitüsü koordinasyonuyla gerçekleştirilen 5. Ulusal Arktik Bilimsel Araştırma Seferi kapsamında Türk bilim insanları, Svalbard Adası ve çevresinde mikroplastikler, canlı yaşamı ve deniz ekosistem değişikliklerini inceledi.

Sefer boyunca araştırmacılar, deniz buzlarının erimesinin deniz ekosistemi üzerindeki etkilerini, mikroplastiklerin kirletici taşıyıcı rolünü, Arktik'te nadir görülen Sei balinalarının bölgeye gelişi gibi dikkati çeken gözlemleri ve farklı disiplinlerdeki projelerden elde edilen ön bulguları kayıt altına aldı.

Kutup sularında nadiren görülen Sei balinaları, iklim değişikliğine bağlı olarak göç yollarında ve yaşam alanlarında değişimler gösterebiliyor. Bilimsel çalışmalar, son yıllarda bu türün Arktik Okyanusu'nda alışılmışın dışında bölgelerde görüldüğünü ortaya koyuyor. Araştırmacılar, bu durumun deniz suyu sıcaklığındaki değişime, buz örtüsünün erimesi ve Atlantik kaynaklı ılık suların bölgeye ilerlemesiyle ilişkili olabileceğini belirtiyor.

- 'Artık yaşayamadıkları sulardan çıkıp başka sulara göç etme isteğindeler'

AA muhabirine değerlendirmede bulunan sefer katılımcısı ve İstanbul Üniversitesi doktora öğrencisi Güldehan Deryal, küresel iklim değişikliği sebebiyle mecburen gerçekleşen habitat değişikliğinin Arktik'te yüksek oranda hayvanları nasıl etkilediğinin gördüklerini belirterek 'Çünkü artık yaşayamadıkları sulardan çıkıp başka sulara göç etme isteğindeler. Sei balinalarını görmeyi biz de beklemiyorduk. Ancak zaten bütün seyir boyunca izlediğimiz buzulların ne derece eridiğini, fiyortların içine girdiğimizde buzulların ne şiddetle ne sıklıkla eriyerek düştüğünü de çok net gözlemledik. Aslında Sei balinalarını ve diğer tüm hayvan türlerinin de buraya gelmesinin habitat değişikliğinin çok önemli bir parçası olduğunu düşünüyoruz.' dedi.

Deryal, 5. Ulusal Arktik Bilimsel Araştırma Seferine İstanbul Üniversitesi Kutup Araştırmaları Grubu olarak 3 projeyle katıldıklarını ifade ederek “Birinci projemiz fitoplanktonların toksin üretim süreçleri ile ilgili, ikincisi ise bu yıl da aynı zamanda ikinci kez örnekleme yaptığımız proje, Svalbard Adası'nda artan turizm ile beraber gemi boyar maddelerinin yüzey sularında artan konsantrasyon takibini gerçekleştirmek. Üçüncüsü ise mikroplastikleri bir pasif örnekleyici olarak kullanıp üzerlerinde tutunmuş organik kirleticilerin tespitini sağlayabilmek.” diye konuştu.

Son 30 yılda artan plastik kullanım ve tüketimiyle beraber tüm denizlerde mikroplastik, makroplastik ve hatta nanoplastiğe ulaşabildikleri bilgisini veren Deryal, 'Arktik gibi ulaşılması zor ve operasyonel süreci meşakkatli olan yerler için mikroplastikleri aslında faydamıza kullanmak hedefimiz ve mikroplastiği bir pasif örnekleyici olarak kullanacağız. Bunu uluslararası literatüre de Türkiye ekibi olarak kazandıracağımız bir çalışma olmasını hedefliyoruz.' ifadelerini kullandı.

AkTech Yazılım Teknolojileri AŞ'de üst düzey atama
AkTech Yazılım Teknolojileri AŞ'de üst düzey atama
İçeriği Görüntüle

- 'Uluslararası literatüre Türkiye adına önemli bir katkı sağlamış olacağız'

Deryal, mikroplastiklerin üzerine tutunan organik kirleticiler elektrostatik etkileşimler sayesinde mikroplastiğin yüzeylerinde uzun süre kaldığını aktararak şunları kaydetti:

'Biz gemi seyir halindeyken yüzeyden mikroplastik örneklemesi yaptık ve aynı şekilde referans noktaları olması adına da su örneklemesi yaptık. Bunları mikroplastiklerin yüzeyine adsorbe olmuş, özellikle incelediğimiz organik kirleticilerden ilaç etken maddeler için yapıyoruz. Bu kirleticilerin en önemli kısmı ise canlı yaşamı için büyük bir tehdit oluşturması, inceleyeceğimiz hormonlar, ağrı kesiciler ve diğer ilaç etken maddeler canlıların bünyelerinde birikime sebep oluyor. Hem yaşam kalitelerini hem de ekosistemdeki rollerini büyük oranda tehdit etmekteler. Bu çalışmanın bizden sonra gelecek araştırmacılara bir ışık tutmasını hedefliyoruz. Uluslararası literatüre Türkiye adına da önemli bir katkı sağlamış olacağız. Çünkü bu çalışma Arktik'te ilk kez yapılıyor, dünyada ise operasyonel açıdan çok zor olduğu için de kısıtlı bir araştırma konusu aslında. Bu anlamda da oldukça gururluyuz.'

Çalışmalarını Arktik'te yürütmelerinin en önemli sebeplerinden birinin, oraya gelen akıntıların tüm dünyayı dolaşarak gelmesi olduğunu ifade eden Deryal, rüzgar yönü, sıcaklık ve tuzluluğun burada çok önemli bir faktör olduğunu söyledi.

Deryal, küresel iklim değişikliğini Arktik'te bu kadar sert hissedilmesinin sebebine değinerek 'Tüm dünyayı dolaşan ve dolaştıkça ısınan tüm akıntılar Arktik'e gelip soğumak istiyor. Fakat buraya geldiğinde artık çok sıcak bir denizle karşılaştığı için yeterince soğuyamıyor, bu vesileyle Arktik'te buzulların eridiğini, artık küresel iklim değişikliğinin Kuzey Kutbunu çok derinden etkilediğini gözlemliyoruz.' dedi.

Mikroplastiklere aslında sadece bir çevresel kirlilik olarak bakmamak gerektiğine dikkati çeken Deryal, sözlerini şöyle sürdürdü:

'Mikroplastikler aslında kirlilik taşıyan bir vektör, hiç ait olmayan bir yerden bir kirletici alıp bambaşka bir yere getirebiliyor. Mesela Arktik'in biyoçeşitliliğinin de değişmesiyle beraber buraya hiç ait olmayan türlerin gelmesi gibi mikroplastikler de üzerlerine taşıdıkları organik kirleticileri hiç ait olmadıkları bir sisteme getiriyorlar. Bu, aslında çok büyük bir tehdit. Biz bunu pasif örnekleyici olarak kullanılıp yararımıza çevirmeyi hedefliyoruz ancak bu bize şunu da verecek, ‘evet mikroplastikler sadece bir çevre kirliliği değil, bambaşka vektörleri bambaşka yerlere taşıyabilecek kadar kuvvetli bir kirlilik türü' hedeflediğimiz en önemli çıktılardan biri de bu.'

- 'Deniz buzlarının erimesi deniz ekosistemini oldukça etkiliyor'

5. Ulusal Arktik Bilimsel Araştırma Seferi Bilimden Sorumlu Sefer Lider Yardımcısı Doç. Dr. Erhan Arslan ise deniz buzlarının erimesinin deniz ekosistemini oldukça etkilediğini belirterek 'Araştırmacılarımız bunları incelemek için farklı farklı ölçüm noktalarından farklı derinliklerden su ölçümü almaktadır. Deniz buzu eridiği takdirde denizde yani altındaki toprağı da olduğu gibi denize aktarmakta. Bu da deniz ekosistemini farklı şekilde etkiliyor. Araştırmacılarımız bu pigment ölçümleriyle burada yer alan mikroplastiklerle ve eDNA analizleriyle bunları aslında kısmen ilk gözlemleriyle bizi aktardılar. Tabii bunların analizlerinin sonucunu da beklemek lazım. Bunu da ilerleyen dönemlerde uluslararası makalelerle bizlerle paylaşmış olacaklar.' diye konuştu.

Karadeniz Teknik Üniversitesinden sefer katılımcısı Doç. Dr. Rafet Çağrı Öztürk ise sefere üç projeyle katıldıklarını ifade ederek şunları kaydetti:

'Ana projemiz, eDNA yöntemiyle deniz memelilerini takip etmek. Gözlemler yaparak balinaları ve mors varlığını kaydediyoruz. Aynı zamanda, hem deniz memelerini gördüğümüz hem de görmediğimiz bölgelerde, suyun farklı derinliklerinden örnekler alarak bu hayvanların çevreye bıraktığı DNA'ları tespit etmeye çalışıp ortamdaki varlıklarını değerlendiriyoruz. Bunun yanında, deniz suyunun yüzeyinden yatay ve su kolonundan dikey olarak zoo ve ihtiyoplankton örnekleri topluyoruz. Toplanılan örnekler içerisinde mekansal olarak bu canlıların dağılımlarını ve bolluklarını değerlendiriyor aynı zamanda bolluk ve dağılımlarının çevresel faktörler ile ilişkisini irdeliyoruz. Plankton varlığını değerlendirirken, eş zamanlı olarak da sudaki mikroplastik kirliliğinin durumunu ve mekansal dağılımını da inceliyoruz.'

Öztürk, eDNA'nın “çevresel DNA” anlamına geldiğini hatırlatarak her canlının, ister istemez dışkı, ağız salgısı veya deri yoluyla dokusunu ve dolayısıyla DNA kalıntısını suya bıraktığını söyledi.

Suyun dibinde ölen bir canlı parçalandıkça DNA'sının ortama yayıldığını anlatan Öztürk, 'Biz de özel genetik belirteçler (primerler) kullanarak bu canlıların ortamdaki varlığını tespit edebiliyoruz. Yani bir canlıyı görmeden, orada olup olmadığını su örnekleri üzerinden anlayabiliyoruz. Arktik'te, özellikle gözlemin zor olduğu kış aylarında, farklı derinliklerden alınan su örnekleriyle balinaları bu yöntemle tespit edip edemeyeceğimizi araştırıyoruz.” diye konuştu.

Öztürk, mikroplastik araştırmalarına da değinerek mikroplastiklerin artık dünyanın en ücra köşelerinde bile bulunduğunu, Arktik'te plastik varlığını görmenin kendileri için gerçekten üzücü bir durum olduğunu belirtti.