Cumhuriyet tarihinin en kritik dönüm noktalarından biri olan Millî Mücadele’nin başlangıcı, sadece diplomatik girişimler ya da askeri hazırlıklarla değil, aynı zamanda bireysel bir cesaret eylemiyle de mühürlenmiştir. Bu cesaretin timsali, Türk basın tarihine "ilk kurşunu atan gazeteci" olarak geçen, gerçek adı Osman Nevres olan Hasan Tahsin’dir. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali sırasında sergilediği bu direniş, pasif kalmayı reddeden bir ulusun uyanışının sembolü haline gelmiştir.
Selanik’ten Paris’e Bir Aydınlanma Yolu
1888 yılında Selanik’te dünyaya gelen Osman Nevres, yani Hasan Tahsin, genç yaşta entelektüel merakını gazetecilik alanına yönlendirdi. Dönemin çalkantılı Osmanlı İmparatorluğu’nda yetişen bir aydın olarak, ülkesinin geleceğine dair derin endişeler taşıyordu.
Eğitim için gittiği Paris, onun fikir dünyasını ve vatanseverlik bilincini daha da keskinleştirdi. Avrupa’nın siyasi ve kültürel ortamında edindiği gözlemlerle donanan Hasan Tahsin, ülkesine olan bağlılığını artırdı. Gazetecilik kariyeri boyunca farklı yayın organlarında kalemiyle iz bıraktı. Milliyetçi duruşuyla tanınan Tahsin, bir dönem İttihat ve Terakki çevreleriyle de temas kurdu. Ancak onun asıl mirası, siyasi yazı ve görüşlerinden ziyade, hayatının son anında sergilediği eşsiz eylemle yazılacaktı.
15 Mayıs 1919: Bir Gazetecinin Direniş Manifestosu
I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşım planlarının somutlaşmaya başladığı o acı gün, 15 Mayıs 1919 sabahıydı. Yunan kuvvetleri, İtilaf Devletleri’nin onayıyla İzmir’e çıkarma yapmaya başladı. İzmir halkı bu işgal karşısında derin bir şaşkınlık ve çaresizlik içindeyken, Hasan Tahsin o gün tarihin akışını değiştirecek bir karar verdi.
Yunan işgal güçleri, Hükûmet Konağı önünde ilerlerken, kalabalığın sessizliğinin ortasında bir ses duyuldu. Bu, işgali kabullenmeyi reddeden bir gazetecinin sesiydi. Hasan Tahsin, elindeki tabancayı çekerek tereddütsüz bir şekilde Yunan bayrağını taşıyan öncü askerlere ateş etti. Attığı bu kurşun, Türk basınının kâğıt üzerindeki mücadelesini fiili direnişe taşıyan bir manifestoydu.
Hasan Tahsin, eyleminin sonuçlarına hazırdı. Atılan bu "ilk kurşunun" hemen ardından, Yunan askerleri tarafından derhal orada şehit edildi. Onun eylemi fiziksel olarak kısa sürse de, yarattığı manevi etki ve sembolik anlam, Millî Mücadele’nin en önemli kıvılcımlarından biri oldu.
İlk Kurşunun Yankısı ve Ölümsüz Miras
Hasan Tahsin’in tek bir kurşunla gerçekleştirdiği bu direniş, Anadolu’da başlamak üzere olan Kurtuluş Savaşı’nın adeta ruhunu ateşledi. Artık direnişin fitili yanmış, işgale karşı sessiz kalmayacağını tüm dünyaya ilan eden bir ulusun sesi duyulmuştu. Bu eylem, İzmir’den başlayarak kısa sürede tüm Anadolu’ya yayılan Kuvâ-yi Milliye ruhunu kamçıladı ve Millî Mücadele'nin ilk simge şehidi olarak tarihe geçti.
Hasan Tahsin, sadece bir gazeteci değil, aynı zamanda ulusal onurun ve bağımsızlık aşkının sarsılmaz bir temsilcisi olarak anılmaktadır. Onun hatırası, İzmir Konak Meydanı’nda dikilen "İlk Kurşun Anıtı" ile yaşatılmaktadır. Basın camiasında ise Hasan Tahsin, meslek ahlakının, özgürlük, cesaret ve direnişin en üst düzeydeki sembolü olarak görülmeye devam etmektedir.
Sonuç olarak, Hasan Tahsin’in attığı kurşun, yalnızca bir işgalci askere değil, tüm işgal planlarına ve Türk halkının teslimiyetine yönelik bir ret cevabıydı. O, kısa bir hayat yaşasa da, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna giden yolda atılan en onurlu adımlardan birini atarak, adını tarihe altın harflerle yazdırmış, ölümsüz bir kahraman olarak kalmıştır.