Hayat zıtlıklarla doludur. Bu zıtlıklar, hayatın sırlarını barındırır. İlim, hikmet ve irfan merkezli bir yaklaşımla bu zıtlıklar arasındaki ilişki ve ahengi görmek lazım. Korukta pekmez gibi bir tatlıyı görebilmek, ya da ölümde yeniden dirilişi görebilmek için irfana ihtiyaç duyarız. Kainat zıtlıklarla anlamlıdır. Zor olmadan kolayın, acı olmadan tatlının bir anlamı olmaz.
“Her şey zıddıyla bilinir” vurgusuna dikkat çeken Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar adlı kitabında bunu şöyle izah ediyor: “Karanlık olmazsa ışık bilinmez, lezzetsiz kalır. Soğuk olmazsa hararet anlaşılmaz, zevksiz kalır. Açlık olmazsa yemek lezzet vermez. Mide harareti olmazsa, su içmesi zevk vermez. İllet olmazsa âfiyet zevksizdir. Maraz olmazsa sıhhat lezzetsizdir.”
Gece gündüz
Zıtların yaratılışını tefekkür ettiğimizde ayet-i kerimede ifade edilen; “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın” (Ali İmran, 191) hakikatine ulaşırız. Bundan bir önceki ayette de gece ve gündüz zıtlıklarından bahsedilmiştir. Gece ve gündüzün yaratılmasında kuşkusuz ki sayılamayacak kadar hikmetler vardır. Önemli olan onu karanlıktan ibaret görmemek ve onda bir aydınlığın gizli olduğunu fark edebilmektir.
Aliya İzzetbegoviç tüm bilgeliğiyle bu hakikati şöyle açıklar: “Eğer gece olmasaydı yıldızlı gök yüzünün muhteşem manzarasından mahrum kalacaktık. Dolayısıyla ışık bizi görmekten mahrum bırakırken karanlık görmemizi sağlamaktadır.” Aliya işte bu hikmetli bakış ile karanlığın tam ortasında aydınlığı görebilmiş ve kuşatmanın en şiddetli zamanında bile zaferden umudunu kesmemiştir.
Begoviç’in bu tespiti sizce de ilginç değil mi? Güneş ve gündüz, gökyüzünün o muhteşem manzarasını görmemize mâni olurken, gece karanlığı görmemizi sağlamaktadır. Hatta zifiri karanlık daha net görmemizi sağlamaktadır. Bu zıtlıkları anlamak, aralarındaki ilişkiyi idrak etmek, evreni ve evren içindeki kevnî ayetleri anlamamıza, algılamamıza ve kavramamıza yardımcı olacaktır.