Hikâye bu ya zamanın birinde, çok zengin ama bir o kadar da ölümden korkan bir adam yaşarmış. Saray gibi bir köşkte oturur, sofraları envai çeşit nimetlerle dolup taşar, ama geceleri gözünü kapatmaya korkarmış.

Korkusu servetinden değil, ölümdenmiş…
Kabrin karanlığı, yalnızlık düşüncesi ve hesap günü yüreğini daraltırmış.

Bir gün hasta düşmüş, ölümün yaklaştığını hissetmiş. “Ölümden kaçılmaz” demiş kendi kendine, “ama belki yalnızlıktan kaçılır.”
Ve ölmeden önce şu vasiyeti etmiş:

“Ben öldüğüm geceyi kim benimle birlikte kabirde geçirirse, servetimin yarısı onundur!”

Vefat ettiği gün, bu vasiyet bütün şehirde duyulmuş. Ancak kimse o karanlığa girmeye cesaret edememiş.
Ne dostu ne akrabası ne hizmetkârı... Herkesin dili tutulmuş, yüzü solmuş.

Sonunda, fakir bir hamal çıkagelmiş. Üstü başı yıpranmış, omzunda eski bir ip sarkıyormuş.
Kendi kendine demiş ki:

“Benim ne malım var ne mülküm... Kaybedecek neyim olabilir ki? Belki sabaha kadar dayanabilirsem, hayatım değişir.”

Ve kabul etmiş.
Zenginle birlikte toprağa konulmuş.
Gece karanlığı bastığında, kabir sessizleşmiş.
Derken bir uğultu… bir ürperti…
Sorgu melekleri inmiş.

Biri diğerine demiş ki:

“Bu ölü zaten bizim emanetimiz. Ama burada canlı biri var. Önce şu hamaldan başlayalım.”

Hamal şaşkın. Ne diyeceğini bilememiş.
Melek sormuş:
— “O ip kimin?”
— “Benim efendim.”
— “Nereden aldın?”
— “Pazardan.”
— “Nasıl aldın, helal mi aldın? Parasını nereden buldun? Nerelerde kullandın?”

Soru üstüne soru… hesap üstüne hesap…
Bir ipin bile her düğümünden, her lifinden sorgulanmış hamal.
Sabaha kadar ter içinde kalmış.

Güneş doğduğunda, kabir açılmış. Hamal toprağın yüzüne çıkmış, gözleri korkuyla dolu.
Yanındakiler “Tebrikler!” demişler.

“Sözümüz söz! Servetin yarısı senin!”

Hamal başını eğmiş, gözleri dolmuş:

“Allah sizden razı olsun ama… istemem o serveti. Ben sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar malın, mülkün, altının hesabını nasıl vereyim?”

Ve oradan uzaklaşmış.
Elindeki ip, artık ona dünyadaki en ağır yük gibi gelmiş.

Bu Hikâyeden Alınacak Dersler

1. Az mal, az hesap; çok mal, çok hesap.
Dünyada biriktirdiklerimiz, ahirette omuzlarımıza yük olur.

2. Helalin hesabı, haramın azabı vardır.
Bir ipin bile sorgusu varsa, nice servetlerin, şirketlerin, binaların hesabı nasıl olur, düşünmek gerek.

3. Gerçek zenginlik, gönül huzurudur.
Kabre servet değil, sadece iman ve amel gider.

4. Karanlıktan değil, hesaptan kork.
Kabir karanlığını aydınlatan, mal değil; yapılan iyiliktir, paylaşılandır.